Son Paylaşılanlar

Overlord IV - Giriş


Giriş - I:


"Hoş geldin, Ainz-sama".


Odasına en son gelişi üzerinden 2 hafta geçmişken Albedo'nun ağzından bu kelimeler dökülüyorken vücudu sarsılıyordu resmen.


"Yiyecek bir şeyler ister misin? Banyo yapmak ya da? Veyahut da beni ister misin?


Ainz bir anlığa Albedo'nun arkasında yanıp sönen minik kalp emojileri olduğu hayalini kurdu.


"Bu da ne demek oluyor?


"Yeni evliler gibi davranıyorum, Ainz-sama. Söylenenlere göre evcil hayvanıyla beraber iş gezisinden dönen kocayı güzel karşılamak için en iyi yol buymuş. Hoşuna gitti mi?


Demek döndüğü sırada direkt olarak karşılanmamasının sebebi buydu. Eşi bırak kız arkadaşı bile olmayan birisiydi kendisi. Umursamaz bir tavır ile "Kimin umurunda?" lafları ağzından dökülecekti ki kendini zor dizginledi. Düşünmesi gereken bir erkeklik gururu vardı ve imajını da korumak istiyordu.


Ayrıca "Hoşuna gitti mi?" derken nasıl bir cevap bekliyordu ki?


Öz güven eksikliği yaşamasına rağmen "her şey benim avucumda" der gibi bir tavır takınarak çok da sorun olmayacak bir şekilde karşılık verdi.


"Oldukça hoş bir karşılama, Albedo."


Albedo gülerek karşılık verdi: "Bunu duymak çok güzel, ehehehe~"

Ainz, baştan çıkarıcı gülümsemeyi görürken oturdu ve işlerle ilgilenmeye başlamak için hazırlanmaya koyuldu.

Sanki sırtından yukarı çıkan zehirli bir yılan varmış gibi hissediyordu.

Albedo'nun gözleri hayvani bir şehvetle bakıyordu. O hissin de kaynağı buydu muhtemelen.

Bu gözlerin hiç şakası yoktu ama. Jest olsun diye vereceği "Elbette ki seni isterim." cevabı, daha farkına bile varamadan üzerine atlaması için yeter de artardı. Bu, "ava giderken avlanmak" lafını getirdi aklına.

Neredeyse hiçbir cinsel dürtüsü bile yokken insan kişiliğinden kalıntıları, Albedo'ya tepki veriyor gibiydi ve olacakları öğrenmesi adına onu kışkırtıyordu. Hiç eksilmemiş merakı körüklüyordu resmen.


Kes şunu, aptal.



Bu dünyaya gelmeden önce Albedo'nun öz geçmişini değiştirerek sebepsiz yere kendisini sevdiğini yazmıştı Ainz. Bu yüzden de onun duygularına ufacık bir karşılık vermekten acizken ondan yararlanıyor gibi hissediyordu.


Ama kaybettiğim bir şey için elimden bir şey gelmez. Tamamen platonik bir ilişki ise düzgünce ilerleyemez. Bu yüzden de karşılık vermekten çekiniyorum.

Bunlar daha önce karşı cinsle hiçbir şey yaşamamış Ainz'in aklından geçen düşüncelerdi işte.

"Ah!"


"İlk olarak E-Rantel'de elde ettiğimiz bu paraları al ve çeşitli çalışmalar için kullan."


3 torba da birbirinden farklı boyutta olmasına rağmen en büyük olanı kendi başına dik durabilecek kadar şişkindi. İçleri Ainz'in maceracı olarak kazandığı altın, gümüş ve bakır paralarla doluydu.



"Nasıl isterseniz, bu parayı Nazarick'in savunma sistemleri ve minyon çağırma sistemleri üzerinde yaptığımız çalışmalar için kullanacağız."

"Ayrıca bunlarla büyü parşömeni ya da başka eşyalar üretip üretemeyeceğinizi de kontrol edin."

Yggdrasil'de kazanılan altınlar sadece eşya almak için kullanılmazdı. Lonca üslerinin savunma mekanizmalarının iyileştirilmesinde, 30 seviye ya da daha üstü hizmetçiler çağırmada, bazı büyülerin yapımında, eşya üretim ücretini karşılamada ve hatta ve hatta ölen bazı NPC'lerin diriltilmesinde kullanılabilirdi.

Bu dünyada Yggdrasil'in altın paralarını kullanmanın bir sakıncası olmadığı biliniyordu zaten. Yine de bu dünyanın para birimi masrafları ödemeye yetiyor mu diye kontrol etmeleri gerekiyordu. Özellikle de Yggdrasil'de sadece altın paralar kullanılabildiği için gümüş ya da bakır paralar da geçiyor mu bunu da öğrenmeleri lazımdı.

Bu çalışmaların Nazarick'in geleceği adına çok önemli olduğunu söylemek hiç de işkembeden sallama olmazdı. Eğer bu dünyada kazanılan paralar da Yggdrasil'deki gibi kullanılabiliyorsa  maddiyata dayalı planlar başta olmak üzere gelecekteki politikalar çok etkilenecek demektir.

Vaziyet böyleyken öncelik para kazanmaya verilmeli ve eğer bu dünyadaki paralar kullanılamayacaksa hazine odasındaki paralardan bir kuruş bile israf edilmemeliydi.

"Clementine'ye gelirsek--"

Bu cesedi kayıp kadının isminin anılması Ainz'in yüzünü buruşturması için yeter de artardı.

Ainz'in hatası yüzünden elinde çok önemli bilgiler olan bu kadın muhtemelen dirilmişti.  Elindeki bilgileri yavaşça yaydığı düşüncesi ise yeterince huzursuzluk veriyordu.

Düşman sayısı ne kadar çoksa düşman hakkındaki bilgi de bir o kadar azdı.

Hedeflerimin bilgilerini asıl lonca üyelerinden alması en iyisi olur. Ne var ki böyle düşünmek hayal dünyasında yaşamak olur biraz. Adımlarımızı daha dikkatli atmalıyız.  Momon'un kimliğini ne yapacağız hem?

Momon şüpheli duracaktır durmasına ama o kadar isim yaptıktan sonra birden ortadan kaybolması da israf olur. Ayrıca Ainz ve Momon'un aynı kişi olduğu da henüz sızdırılmış olmamalıydı.

Gerçekleşecek şeylere göre ayak uydurmaktan başka çaremiz yok.

Bir cevap düşünmeyi bir kenara bıraktı Ainz. Boş sorulara cevap aramakla vaktini israf etmek istemiyordu.

"Pandora'nın Aktörü'ne, o kadının kılıcını hazine odasındaki Öğütücü'nün içine atıp olanları izlemesini emret."

"Öğütücü mü?"

Albedo'nun sorusu Ainz'e makinenin gerçek adını hatırlattı.

"Döviz Kutusu. Tüccarlık yeteneği bulunan kişilere yüksek değerli eşyalar adına değer biçer. Pandora'nın Aktörü'ne o özel yeteneği kullanabilmesi için Nearani-san'ın görünüşüne bürünmesini söyle."

Albedo'nun kafasını önüne eğmesi anladığını gösteriyordu. Bunu gören Ainz masanın üzerine bir parşömen koydu.

"Bu da diğer mesele. Bu dünya haritası E-Rantel'de ele geçirildi."

"Bu... o mu?"

Albedo'nun gözlerini kısmasının sebebi barizdi. Bu dünya haritacı çok kabaca imal edilmişti.

"Memnuniyetsizliğinin sebebini anlıyorum. Çevredekilerin tek haritası bu. Bu dünyayı kısmi olarak gösteriyor. Ölçeği tutarsız ve çoğu sınır çizgileri de henüz çizilmemiş."

E-Rantel'deki Büyü Birliği Başkanı'ndan Ainz çok sayıda bilgi edinmişti. Ki bu bilgilerden bazıları haritada bile yer almıyordu. Bunlardan birisi yarı insan kabilelerinin yaşadığı yerlerdi.

Akrep Adamlar çöle yuvalanmışken cücelerin ülkesi dağdaydı. vs. vs.

Sonuçta bu haritalar sadece insanların işine yarardı.

Bu şaibeli haritanın güvenilirliği kesin değilken daha iyi haritalar için daha fazla para ve daha fazla vakit gerekmekteydi. Bu yüzden de daha iyisi bulunmamaktaydı.

Lakin Büyü Loncası Başkanı Theo Rakesheer, Ainz'e çok yakın olduğu için lafları doğru olsa gerekti.

Onun açısından bir harita istemek pek de mantıklı gibi durmuyordu.

"Anlıyorum. Öyleyse bunu çoğaltıp her Kat Muhafızı'na dağıtayım."

"Çok güzel. Lakin öncesinde bir açıklama yapayım."

Ainz, diğer bölgelerden ufak notlarla ayrılmış orta bölgeyi işaret etti.

"Burası E-Rantel, burası ise Nazarick'in Büyük Kabri."


Parmak ortadan kuzeydoğuya doğru kaymıştı, Nazarick'in etrafındaki devasa ormanın kenarına. Nazarick'in etrafındaki yapılar hakkındaki bilgisi sebebiyle memnundu.

"Bunlar Azellisian Sıradağları. Ayrıca Re-Estize Krallığı ile Baharuth İmparatorluğu arasında sınır görevi görüyor. Güneydeli bu büyük orman ise Büyük Tob Ormanı. Burada ise bir göl var."

Gölüm şekli ters çevrilmiş bir su kabağına benziyordu ve dağın güney etekleri ile büyük orman arasında yer alıyordu. Ainz'in parmakları gölün güney tarafına gelince durdu.

"Burada kertenkele adamların köyü var. Bu koca bataklıkta."

Albedo'nun anlamadığını gören Ainz devam etti:

"Şimdi sana Büyü Loncası Başkanı'nın etraftaki şehirler hakkında dediklerini anlatacağım. Kuzeybatıdaki krallık dağlarla çevrili bir yer. Bu bölge ise Agrand Cumhuriyeti ve burada yarıinsanlar yaşıyor. En çok meclis üyeleri olan Ejderhalardan çekinmemiz gerektiği söylendi. Bazıları onlardan 5 tane olduğunu söylerken bazıları da 7 tane olduğunu söylüyor. Güneybatımızda ise Kutsal Krallık olarak bilinen yer var. Bilinenlere göre etrafı yüksek surlarla çevrili ve bu haritada da kaba bir şekilde yer alıyor. Büyük Duvar diyenler de var ayrıca. Haritada gösterilmemesine rağmen etrafta sürekli birbiri ile savaş halinde olan yarıinsan kabililerinden korunuyormuş burası."





ÇN: Yandaki resmi elimden geldiğince çevirmeye çalıştım ama berbat derecedeki photoshop yeteneğim yüzünden bu oldu.
Bir de kendi ağzımdan tarif edeyim.

Sağ altta Nazarick'in Büyük Kabri görülmekte.
Sol tarafta ise E-Rantel şehri yer alıyor. Bu şehir animede de gözükmüştü ayrıca. Yukarı doğru ilerleyince Büyük Tob Ormanı var.
Sağ üst tarafta ise Büyük Göl. Daha da yukarı çıkınca sağ tarafımızda Kurbağa Adam Yerleşkesi kalıyor. Onun solunda, dağın eteklerinde, ise Kertenkele Adam Yerleşkesi var.






“Demiurge'nin gittiği yer orası değil miydi?”

"Aynen orası. Bu vahşi doğanın öbür tarafında ise aklımızdan çıkarmamız gereken Slaine Teokrasisi yer alıyor."

"Bu, ülke sınırı mı?"


Albedo, parmağını bölgenin etrafındaki beyaz çizgi üzerinde gezdiriyordu bunu söylerken.



"Muhtemelen öyle. Açık konuşmak gerekirse o kadar belli belirsizler ki bu harita üzerinden sınırları anlamaya çalışmak beyhude. Biz bir İmparatorluk'un yanlarına bakalım. İmparatorluk'un kuzeydoğusunda çok fazla şehir bulunuyor. Ayrıca görünüşe göre yarıinsanların şehirleri de burada. İmparatorluk'un güneydoğusundaki bölgede ise çok sayıda kuartz sütunu ve mağara bulunuyor. Orada da Wyvern yetiştiren insansı kabileler yaşıyor anlaşılan."

Ainz yerlerin betimlemesini dinlerken aklına detayları pek net olmasa da Zhangjajie şehrindeki Wulingyuan geldi.

"Onlar Wyvern binicileri mi öyleyse?"

Yggdrasil'de atlı sınıfında 35. seviyeyi geçmiş kimseler Wyvern olarak bilinen büyülü yaratıkları binek olarak kullanabilmek için çağırabilirdi lakin bu dünyada da aynı şekilde olabileceğine dair hiçbir kanıt yoktu.

"Muhtemel. Mantıklı olmak gerekirse Nazarick'in Büyük Kabri karşısında pek bir şansları olamaz. Ne var ki haritada bu noktanın altı, yani büyük gölün doğu kıyıları, henüz çizilmemiş."

Ainz bunu derken haritanın dış kenarlarından birisini işaret eder.

"Burada ise Draconic Krallığı olduğu yazıyor."

"Ejderhalar mı?"

"Evet, vaktinde bu topraklarda güçlü bir ejderha boy göstermiş ve söylenene göre kraliyet ailesinin damarlarında da ejderha kanı akıyor. Söylentiler doğru mu değil mi ortaya çıkar elbet. Lakin şimdilik bu haritadaki bilgi yeterli."

Ainz'in Suzuki Satoru olarak hayat sürdüğü dünyada bu çok abartılı bir söylenti olurdu ama bu dünyada bu söylentinin gerçek olma ihtimali vardı.

"Ainz-sama, öyleyse ihtiyatlı davranmamız gerekenler Slaine Teokrasisi ve de Cumhuriyet, doğru muyum?"

Ainz kollarını göğsünde birleştirerek devam etti. "Hmm..." Ulusların bulunduğu bölge hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için bu düşünceye varan Albedo, Ainz'in tepkisini görünce yavaşça eğilerek özür diledi.

"Özür dilerim. Şu anki durumumuza binaen tüm ülkelere karşı tetikte olmalıyız, haksız mıyım?"

"Aynen öyle. Tam olarak ulus dahi olmasalar yine de içlerinde sivri kişiler bulunuyor olabilir."

Örnek olarak Shalltear üzerinde dünya seviyesi eşya kullanan kişi.

Ainz açıkça belirtmese dahi Albedo onun laflarının altında yatan manayı kavrayabilirdi.

Ainz'in parmağı harita üzerindeki doğu ve güney sınırlarında gezinmeye devam etti.

"Doğuda yüzen bir şehir var, güneyde ise Sekiz Arzu Kralı tarafından kurulmuş başka bir şehir var. Muhtemelen en çok göz önünde bulundurmamız gerekenler bunlar. Özellikle Sekiz Arzu Kralı'nın şehri hatta. Söylentilere göre bu şehir çölün ortasında çumaktaymış."

"Uçan bir şehir mi?"

"Kulağıma gelen haberlere göre uçan bir kalenin altına kurulmuş bir şehir olduğunu söylemem daha doğru olur. Söylentilere göre kaleden akmakta olan bir su varmış ve şehrin her tarafı büyü bariyeri ile kapalı olduğundan çöle benzer bir hali yokmuş pek."

Albedo'nun gözleri donuklaşır ve sessizce yanıtlar:

"Hizmetçileri keşif yapmaları için göndermek ister misiniz?"

"Böyle bir risk almaya lüzum yok. Özellikle de Dünya sınıfı bir eşya kullanıcısı orada ikamet ediyorsa öncesinde ne kadar güçlü olduğunu öğrenerek adımlarımızı atmalıyız. Bu arada yeri gelmişken Shalltear'dan ne haber?"

"Dirildikten sonra vücudu iyi gibi duruyordu ama..."

"Çıkar ağzındaki baklayı. İçime kurt düştü."

"Özürlerimi sunarım ama aslında Shalltear'ın akıl sağlığı pek düzgün değil."

"Zihin kontrolünün bir yan etkisi mi yoksa? Ölüm bile Dünya sınıfı eşyanın etkilerini tam olarak silemiyor mu acep?"

"Pek öyle değil. Daha çok size karşı baş kaldırmanın suçluluk duygusu ile eziliyor ve yaptıkları için kendini affedemiyor, Ainz-sama."

Bir anlığına Ainz olayı kavrayamasa da sonrasında kafasında şimşekler çaktı.
Bu Shallter'ın değil Ainz'in hatasıydı. Kendisine de defalarca söylemişti ayrıca.

"Fikirlerinize katılmadığım için affedin lütfen beni, Ainz-sama."

Ainz, çok içten bir yüz ifadesi takınmış Albedo'ya başını evet anlamında sağladı.

"Bir ceza alsaydı çok daha iyi olabilirdi bencesi."

Ainz'in göz yuvalarındaki kırmızı ışık hafifçe söndü. Konuşmak için ağzını açtı lakin hiçbir şey demeden geri kapattı. Bunun sebebi ise önündeki kadının konuşacak lafları olmasıydı hala.

"Yerine göre ödül ve ceza sistemi uygulanması gerekir. Shalltear'a bir ceza verseydiniz bu çektiği suçluluk hissi de kaybolurdu. Çünkü şu an yaptıkları sebebiyle herhangi bir ceza almamanın suçluluğu var üzerinde."

Ainz bu lafların derin anlamlar içerdiğini anlamıştı. Ceza denilen şey olmasaydı ödül denilen bir şey de olamazdı. İkisinin varlığı birbiri içerisine geçmiş durumdaydı.

Normalde neyin cezalandırıp neyin affedileceğine karar veren kişi Ainz'di ve Shalltear'ı bir çırpıda affeden bir kişiydi.

Öte yandan Shalltear'ı cezalandırma olayı pek iyi durmasa da gelecek olaylar için güzel bir örnek de teşkil edebilirdi.

"Pekala, Shalltear'a cezasını vereceğim öyleyse."

"Bence de böylesi daha iyi olur. Lütfen karşı çıktığım için bağışlayın beni."

"Lafı mı olur? Tavsiye istiyordum zaten ben de. Karar vermekte zorluk çektiğimde fikirlerime karşı çıkabilecek birilerinin olmasını istemişimdir zaten hep. Albedo, Nazarick'in Büyük Kabri Denetmenliği için biçilmiş kaftansın resmen."

"Çok teşekkürler!"

Önünde dikilen güzelliğin yanakları kızarmış ve gözleri de yaşarmıştı. Albedo'nun bu ulu orta tepkisi biraz rahatsızlık verse de bu hissi üstünden atan Ainz cevap verdi:

"Öyleyse şimdi halletmem gereken birkaç iş var. Burayı sana bırakıyorum."

"Baş üstüne! Bana bırakın lütfen! Siz yokken her şeyle ilgilenirim ben, Ainz-sama!"

Ainz bu lafların arasında "eşiniz olarak" gibi bir şey duydu sanki  ama duymamış gibi yapmaya karar verdi çünkü çenesi durmuyordu hala.

"Lütfen dikkatli olun, Ainz-sama. Elinde Dünya sınıfı eşya bulunup Shalltear'ı kontrol eden kişi buraya saldırabilir."

"Hmph."

Ainz odasına döndükten sonra ilk kez memnuniyetsiz bir ses çıkarmıştı.

"Gelecekleri varsa görecekleri de var. İçin rahat olsun Albedo. Olur da tanımadığımız bir kişi gelirse işi gücü bırakıp geri dönerim ve bu arada hizmetçiler de kalkan görevi görür."

Ainz tavana bakıp normalde orada olması gereken alarmların hayalini kurdu.

Kaç kişinin elinde Dünya sınıfı eşya olduğu bilinmezken bu eşyayı elinde bulunduran kişilerden birisinin karşı safta olduğu aşikardı. Elinde bu eşyadan bulunabilecek herkesi düşman olarak kabul etmek abartı olacakken plan yapılırken en kötü senaryo düşünülmeliydi.

"Düşman hakkında bilgimiz kısıtlıyken adımlarımızı ihtiyatlı atmamız en mantıklısı olur. Bu yolda çeşitli kişiler kullanmamız gerekebilir. Bu konudaki durumlar nasıl peki?"

Albedo yavaşça bakışlarını düşürdü lakin Ainz böyle bir tepkiyi bekliyordu zaten.

"Cocytus'tan henüz rapor gelmedi ama Entoma'nın dediğine göre olaylar beklenen seyirde gidiyor. Amaca uygun bir şekilde kamp kurmuş olmaları gerekiyor ve temas sağlamak için de hazırlanıyorlar."

"Demek öyle. Umduğum şey bu olmamasına rağmen önemli şeyler geçebilir elimize."

"Sözleriniz içime su serpiyor."

"Pekala. Aslında buradaki işlerden takip etmeyi planladıklarım vardı ama bir maceraperest olarak yapmam gereken birkaç görev de mevcut. Yine de savaşın nasıl seyredeceğini bilmem konusunda yardımını esirgeme. Kertenkeleadamlar ve Nazarick'in Büyük Kabri arasındaki savaş."



Çeviri: ARE-YOU-SURE