Son Paylaşılanlar

Overlord IV - Bölüm 1.1.2

Şimdi bahsi geçecek kertenkele adamın ise o kadar geniş bir görüş alanı vardı ki başını hareket ettirmeden bile güneşi görebiliyordu.

Kısa bir süre bulunduğu merdivenlerden aşağı baktı ve hızını hiç değiştirmeden merdivenleri adımlayarak indi, Zaryusu Shasha.

Zaryusu'nın siyah pullarla kaplı göğsünde bir damga vardı. İşte bu damga onun kabiledeki pozisyonunu belirtiyor.

Kertenkeleadam kabilelerinde sınırlar kesin çizgilerle belirlenmişti. Bir kabiledeki en yetkili kişi ise o kabilenin şefiydi. Şeflik ise kan bağıyla oluşan bir şey değildi. Çünkü her meselenin kan bağıyla çözülemeyeceğini tüm kertenkeleadamlar bilirdi. Kabilenin şefi en güçlü kişi olurdu. Her sene yeni kabile şefini seçmek için tören düzenlerdi, kimin bu ağır yükü sırtlayabileceğini belirlemek için.


Ayrıca şefe kararlarında yardımcı olmak adına en yaşlılardan oluşan "yaşlılar meclisi" de vardı. Onların altında ise savaşçı kertenkeleadamlar, normal kertenkeleadamlar, kertenkelekadınlar ve genç kertenkeleadamlar vardı. Birlikten kuvvet doğar mantığıyla hepsi kertenkele adam topluluğunu oluştururdu işte.


ÇN: Zaryusu Shasha resmi için başınızı çok hafif sağ tarafa çevirin.

Elbette bu hiyerarşinin dışında olmayan kertenkeleadamlar da yok değildi.

İlk olarak keşişler vardı. Başlarını daha yaşlı keşişler çeken bu kişiler havayı takip ederek yaklaşan tehlikeleri öngörürlerdi veya kabiledeki yaraları büyü kullanarak iyileştirirlerdi.

Onlardan sonra av partileri düzenleyen korucular gelirdi. Ana görevleri balık yakalamak iken normal kertenkeleadamların bu görevlerinde yardım etmesiyle görev alanları ormana girmek üzere genişlemiştir.

Kertenkeleadamlar hem ot hem de et yerlerdi ama ana yemekleri 80 cm uzunluğundaki bir balıktı. Ayrıca meyve ve sebzelerden de pek hoşlanmazlardı. Yine de avcılar günlük ihtiyacı karşılamak adına ormana girmek zorunda kalıyorlardı ve o bölgedeki doğa şartları kertenkeleadamlar için pek de uygun değildi. Ağaçtan düşüp yaralanmalara karşı yanlarında doktor bulundurmaları gerekiyordu.

Kendi başlarına zevklerince hareket ediyorlarken kabile şefinin boyunduruğu altına girmişlerdi. Bunun yanında kertenkeleadam kabilesi ataerkil bir topluluktu. Üyelerinin sorumlulukları ve kurallar da çok kesin çizgilerle belirlenmiş haldeydi.

Lakin hepsi bu kadarla sınırlı değildi.
Kabile şefinin boyunduruğu altına girmemiş bazıları daha vardı.
Onlar gezginlerdi.
"Gezgin" lafını duyan birisi  kabileye yabancı kişiler olduğunu düşünebilir ama asıl mesele hiç de öyle değil. Hatta bu imkansız. Çünkü kertenkeleadamlar tamamıyla dışarıya kapalı olan bir ırktır. E o zaman bu gezginler de ne oluyor diye düşünmeniz işten bile sayılmaz bu durumda.

Onlar dünyayı keşfetmek isteyen kertenkeleadamlar.

İşin aslı kertenkeleadamların doğdukları yeri terk etmesi için ya hayat memat meselesi olması gerekir ya da çok zor bir durum. Yine de dışarıdaki dünyayı görme aşkıyla yanıp tutuşan kertenkeleadamlar vardı işte.

Bir gezgin kabileden ayrılmaya karar verdiği zaman göğsüne özel bir damga basılırdı. Bu damga kabileden ayrıldığını ve kendi sorumluluğunu aldığını gösterirdi.

İşte bu bahsi geçen gezginlerden giden ama dönmeyen çokça kişi oldu. Bazıları evlerinden uzakta son nefesini verdi, bazıları ise keşfettikleri yeni dünyada başlarını sokacak yeni yuvalar buldu. Nadir olarak ise dönenler de oluyordu ve geldiklerinde yanlarında dış dünyadan bolca yeni bilgi ile geliyorlardı.

Evlerine yeni bilgilerle dönen bu gezginler şefin boyunduruğundan çıkmış da olsa yerel bir şöhrete sahip olabiliyordu anında.

Velhasıl kelam Zaryusu'dan saygılı bir mesafe uzak duran çeşitli köylüler vardı. Çokçası onu dehşete kapılmış gözlerle izliyordu.

Bunun sebebi sadece bir gezgin olması değildi ama. Bu bakışların başka sebepleri de vardı.

Merdivenlere adımını atmasıyla beline taktığı ev sevdiği silah sallandı ve bacağına dokundu.

Bu silahın açık renkte keskin bir kenarı vardı ve hafif bir şekilde parlıyordu. Garip bir şekli vardı. Sanki keskin yeri ve tutacak yeri üst üste koyulmuş gibiydi lakin silah kabzasından ucuna doğru gittikçe o kadar inceliyordu en uçta kağıt kadar kalıyordu.

Bu silahı tanımayan kertenkeleadam yoktu. Çevredeki kertenkeleadam kabilelerinin Dört Büyük Hazine olarak kabul ettiği büyülü eşyalardan birisiydi.

"Ayaz Acısı"


Ayaz Acısı'nı elinde bulundurması Zaryusu'nun şöhretinin kaynağını oluşturuyordu.

Adımlarına devam etti Zaryusu.

Aklında gidilecek 2 yer vardı. Sırtında ise bu yerlerden birisine bırakacağı hediye bulunuyordu.

Hediye her biri bir metre uzunluğunda olan 4 balıktan oluşuyordu. Bu balıkları sırtında taşırken burnuna gelen koku ise kendisini rahatsız etmiyordu. Tam aksine içinde dayanılmaz duygular oluşuyordu.

"Şimdi bu balıkları yemek vardı." diye defalarca aklında beliren bu fikri bastırmakla uğraşıyordu Zaryusu.

Zaryusu köyün içerisinde ilerlerken yeşil pulları hala parlak olan çocuklar gülerek Zaryusu'nun etrafında toplandılar lakin balıkları görmeleriyle duraksamaları bir oldu.

Evlerin arasındaki boşluklardan kendisini büyük bir iştahla izleyen çocukları görebiliyordu. Daha doğrusu çocuklar balıkları izliyordu.

Neredeyse hepsi ağzını beklentiyle açmışken salyaları akıyordu. Zaryusu yürümesine devam etmesine rağmen kendisini izleyen gözler bir an bile izlemeyi bırakmıyordu. Atıştırmalık isteyen küçük çocukların bakışıyla bakıyorlardı Zaryusu'na.

Acı ile gülen Zaryusu farkına varmamış gibi davranmayı seçip yürümesine devam etti. Hediyeyi kime vereceğine çoktan karar vermişti ve maalesef bu, çocuklar değildi.

Çocukların Zaryusu'na o bakışları tamamen açlıktan değildi. Birkaç yıl önce yaşanmış inanılması güç olayın da etkisi vardı.

Artık köyün eteklerine varmıştı ve devam ederse bataklıktan çıkıp gölün derinliklerine doğru gidiyor olacaktı. Gördüğü ince çizgiye inşa edilmiş evler oldukça sağlam duruyordu ve Zaryusu'nun kendi evinden daha büyüklerdi.

Asıl garip olan şey evin hafifçe yatık olmasıydı ama. Bu yüzden yarısı su içerisinde kalıyordu. Lakin bu yatıklığın sebebi tasarımdan kaynaklıydı, dış etkenlerden değil.

Zaryusu eve yaklaştı ve yaklaştığı gibi yüksek sesle yerinden sıçradı.

Yaklaştıkça heyecanlı feryatlar duyuyordu.
Belki de içerideki bir şeyin kokusunu almıştı.

Pencereden bir yılan başını uzattı hafifçe. Bu, kahverengi pullara ve kehribar(sarının bir tonu) gözlere sahip bir yılandı. Zaryusu'yu görmesiyle boynunu da çıkardı ve Zaryusu'nun etrafında yavaşça dolanmaya başladı.

"Aferin benim oğluma."

Zaryusu yılanın vücudunu alışık bir şekilde okşadı. Yılan ise bayağı rahat davranıyordu ve iki gözünü de kapatmıştı. Zaryusu ise parmakları altındaki pullara dokunmanın zevkini çıkarıyordu.

Bahsi geçen yılan Zaryusu'nun evcil hayvanı Rororo idi.

Rororo'yu küçük yaşlardan itibaren yetiştiriyordu ve bu yüzden aralarında özel bir bağın olduğunu düşünüyordu.

"Rororo, sana yemek getirdim. Yavaşça ye ve uğraşma."

Zaryusu balıkları pencereden içeri attı ve hafif bir düşme sesi geldi içeriden.

"Seninle oynamak isterdim ama önce gidip balıkları halletmeliyim, belki sonra artık."

Yılan belki de sahibinin dediklerini anlamıştı ama eve girmeden önce dönüp Zaryusu'ya isteksizce baktı birkaç kes. Kısa bir süre sonra et parçalama ve çiğneme sesleri kulağına geliyordu.

Rororo'nun yemeğini yeme şekli iyi durumda olduğunu gösteriyordu. Bu yüzden de küçük evi arkasında bırakırkan Zaryusu'nun içi bayağı rahattı.